Kael:Swords and Flowers (TR)

Chapter 2: Turnuva ve Bazı Anılar



Kılıç Ustalığı Turnuvası

Turnuva günü saray avlusunda toplanan kalabalığın heyecanı doruktaydı. Avlunun ortasına kurulan geniş arenanın etrafında, asiller, saray görevlileri ve köylüler sıralanmıştı. Kralın altın tahtı arenayı gören yüksek bir platformdaydı ve prenses Lyria da babasının hemen yanında oturuyordu. Kael, kalabalık arasından prensesi gördüğünde kalbi yerinden çıkacak gibi atmaya başladı.

Turnuvada 16 rakip vardı. Katılımcılar, sarayın en yetenekli çocuklarıydı; çoğu asillerin evlatları ya da ünlü eğitmenlerin öğrencileriydi. Kael, onları izlerken biraz korkuya kapıldıysa da, kendisini toparladı. "Ben buraya sadece izlemek için gelmedim," diye düşündü. "Savaşmak için buradayım!"

İlk Maç: Çeviklik Kazanır

Kael'in ilk rakibi, uzun boylu ve güçlü bir çocuktu. Kılıç ustası bir aileden geldiği belliydi; hareketleri sert ve güçlüydü. Ancak Kael, çevikliğini ve hızını kullanarak rakibini şaşırtmayı başardı. Darbelerinden ustalıkla kaçıyor, fırsat buldukça karşı saldırılar yapıyordu. Birkaç dakika süren bu yoğun mücadele sonunda, Kael'in kılıcı rakibinin elindeki ahşap kılıcı savurdu ve onu yere düşürdü.

Kalabalık alkışladı, ama asiller arasından birkaç kişi hâlâ onu küçümseyerek başını sallıyordu. Kael ise bu zaferle moralini yükseltti. İlk galibiyetini almıştı!

İkinci Maç: Savaşın Ağırlığı

Kael'in ikinci rakibi, zırhlı bir çocuktu. Bu çocuk, zırhının avantajını kullanarak rakiplerini yavaşlatıyor ve gücüyle onları alt ediyordu. Kael, onun saldırılarına karşı koymakta zorlandı, kılıcı her defasında rakibinin ağır darbeleriyle sarsılıyordu. Ancak, hızını ve stratejisini kullanarak bu zorluğun üstesinden geldi. Rakibinin yorulmasını bekledi ve sonunda, doğru zamanda hamlesini yaparak onun savunmasını aştı.

Kael kazandığında, dizleri titriyordu. Bu maç fiziksel olarak onu oldukça zorlamıştı, ancak kararlılığı bir kez daha galip gelmesini sağlamıştı.

Yarı Final: Zihin ve Güç Mücadelesi

Yarı finaldeki rakibi, turnuvanın favorilerinden biriydi. Üstelik bu rakip Kael'e karşı oldukça küçümseyici bir tavır sergiliyordu. Maç başlamadan önce, "Köylü bir çocuğun buraya kadar gelmesi bir mucize, ama burada biter," demişti.

Kael, bu sözlere aldırmadı. Dövüş başladığında, rakibinin planlı ve teknik hamleleri karşısında zorlandı. Ancak, Kael her zaman olduğu gibi inatçılığını ortaya koydu. Zamanla rakibinin hamlelerini okumayı başardı ve bu avantajı kullanarak ona karşı koydu. Sonunda, rakibinin açığını yakalayarak darbesini indirdi.

Kael, seyircilerin alkışları arasında galip geldiğinde, gurur ve yorgunluk arasında gidip geliyordu. Ancak önünde bir maç daha vardı: Final.

Final Maçı: Zaferin Sınırında

Kael'in son rakibi, sarayın en yetenekli kılıç ustası olarak bilinen bir çocuğuydu. Bu çocuk, asil bir ailenin mirasıydı ve dövüş yetenekleri mükemmeldi. Dövüş başlamadan önce, Kael derin bir nefes aldı. Gözleri prenses Lyria'yı aradı. Prensesin ona baktığını gördüğünde, kalbindeki heyecan birden cesarete dönüştü.

Maç başladığında, seyirciler nefeslerini tutmuştu. İki dövüşçü de inanılmaz bir hız ve ustalıkla savaşıyordu. Rakibinin darbesi geldiğinde, Kael son anda savunmasını yapıyor; kendi hamlesini yaptığında rakibi aynı ustalıkla karşılık veriyordu. Mücadele hem fiziksel hem de zihinsel bir savaşa dönüşmüştü.

Kael, elinden gelen her şeyi yaptı. Ancak son anda rakibi, bir açığını yakaladı ve kılıcını Kael'in göğsüne doğrulttu. Kael, dizlerinin üzerine çöktü; yenilmişti.

Ancak arenada derin bir sessizlik vardı. Birkaç saniye sonra seyirciler, Kael'in cesur mücadelesini alkışlamaya başladı. Kral, ayağa kalktı ve yüksek sesle konuştu:

"Kael, bu turnuvanın galibi olmasa da, cesareti ve azmiyle hepimize bir ders verdi. İkinci olmayı hak ettin, ama asıl kazandığın şey bu sarayın ve halkın saygısıdır!"

Kael, alnından süzülen teri silerken, yenilmiş olmasına rağmen gururluydu. Prenses Lyria'nın gülümsediğini gördüğünde, o an için kazanmaktan daha önemli bir şey başardığını hissetti. Kendi kimliğini bulmuş ve artık saygı duyulan bir birey olmuştu.

"Bir Öğrencinin Savaşı"

Kael'in Eğitim Günlerinden Bir Anı

Kael, o zamanlar sadece bir öğrenci olarak sarayın eğitim alanında ter döküyordu. Kılıcı zar zor tutan elleri, ustasının her hamlesine karşı koymaya çalışırken, üzerine yağan emirler onu daha da baskı altına alıyordu.

"Daha güçlü vur, Kael! Rakibini düşürecek bir hamle yapmazsan, savaş meydanında ilk düşen sen olursun!" diye bağırmıştı hocası.

Yerde yuvarlanarak kılıcını düşüren Kael, utançla doğrulmaya çalıştı. Gözleri, diğer eğitim alanındaki öğrencilerin gülüşlerine kaydı. Daha fazlasını yapmak istiyordu ama sanki ne kadar çabalasa da bir türlü yeterince güçlü olamıyordu.

Tam o sırada, eğitim alanının kenarında birinin onu izlediğini fark etti. Prenses… Elinde taşıdığı bir kitapla sessizce durmuş, Kael'i izliyordu. Kael, bu duruma şaşırmış ve ne yapacağını bilememişti.

Prenses, hafifçe gülümseyerek ona yaklaştı. "Neden bu kadar acele ediyorsun? Herkes hata yapar, Kael," dedi.

Kael başını eğip, alçak bir sesle, "Başarısız olursam… burada kalamam," diye mırıldandı. Sarayın askeri eğitimi oldukça zorluydu ve başarısız olanlar geri dönmek zorundaydı.

Prenses, Kael'in elinden düşmüş olan kılıcı yerden alıp ona uzattı. "Kimse mükemmel doğmaz. Ama sen buradasın çünkü güçlü olmak istiyorsun, değil mi? Önemli olan yere düşmek değil, yeniden ayağa kalkmak."

O sözler Kael için dönüm noktası olmuştu. İlk kez birisi onun çabasını görmüş ve ona inanmıştı. O günden sonra Kael, kılıcını sadece daha iyi dövüşmek için değil, bir gün ona inanan prensesi koruyabilmek için kullanmaya yemin etmişti.

AFTER 5 YEARS

"Kılıçların Arasında Yükseliş"

Kael, Eldoria Sarayı'nın eğitim alanında geçirdiği uzun ve yorucu yılların ardından, sonunda kendisini kanıtlayacağı bir fırsatla karşı karşıyaydı. Sarayın genç asker adaylarının katıldığı "Kılıçların Sınavı", en yetenekli savaşçıların muhafızlığa terfi etmesi için düzenlenen bir turnuvaydı. Bu, yalnızca bir sınav değil, aynı zamanda Kael gibi sıradan biri için kaderini değiştirebileceği bir andı.

Turnuva Günü

Saray meydanı, her biri genç savaşçı adaylarıyla dolup taşmıştı. Üzerlerinde ince zırhlar, ellerinde kılıçlar… Herkesin yüzünde ya gurur ya da tedirginlik okunuyordu. Kael, kalabalığın içinde, diğerlerinden daha sade ama daha kararlı bir duruşla bekliyordu.

"Kael!" diye seslendi birisi. Döndüğünde, ona doğru yaklaşan eski hocası Ustad Loric'i gördü. Loric, yaşına rağmen hâlâ dimdik duruyordu.

"Bugün buradasın, demek. O kadar düşüp kalkmanın bir anlamı olduğunu göstermek istiyorsan, şimdi zamanı," dedi sertçe.

Kael, başını salladı. "Kaybetmeyeceğim, Usta."

Loric gülümsedi. "Kaybetmekten korkma. Ama ne olursa olsun pes etme."

İlk Dövüşler

Turnuva üç aşamalıydı: İlk aşamada genç adaylar, birebir dövüşlerde rakiplerine karşı mücadele veriyordu. Kael, ilk rakibinin önünde kılıcını kaldırdığında kalbi yerinden çıkacak gibi atıyordu. Rakibi ondan daha iri ve güçlüydü; herkes Kael'in ilk anda yenileceğini düşünüyordu.

Savaş başladığında rakibi saldırıya geçti. Kael, hafif ve hızlı adımlarla rakibinin kılıç darbelerinden kaçındı. O zaman, prensesin yıllar önce söylediği sözleri hatırladı: "Güç sadece darbe vurmak değildir, bazen doğru anı beklemek de bir güçtür."

Kael, rakibinin yorgunluğunu fark ettiği anda bir hamleyle dengesini bozdu ve kılıcını rakibinin boğazına dayadı. Alanı dolduran sessizlik, Kael'in zaferini ilan eden hakemin sesiyle bozuldu.

Son Sınav: Komutanlarla Dövüş

Kael, ilk iki aşamayı başarıyla geçmişti. Şimdi son aşamada, sarayın deneyimli muhafızlarından birine karşı dövüşecekti. Bu, genç bir aday için yalnızca yetenek değil, aynı zamanda cesaret sınavıydı. Dövüşü kazanmak zorundaydı; aksi takdirde, bütün emeği boşa gidecekti.

Karşısında duran kişi, yılların tecrübesiyle savaşmış, devasa bir adamdı: Komutan Aldric. Alanı dolduran kalabalık, nefeslerini tutmuş bekliyordu.

"Seni küçümsemeyeceğim, delikanlı," dedi Aldric, kılıcını çekerek. "Ama bunun kolay olmayacağını bil."

Kael, derin bir nefes alarak kılıcını kaldırdı. Savaş başladığında Aldric, devasa kılıcıyla anında saldırıya geçti. Kael, savunmaya çekilerek onun hamlelerini izliyordu. Kılıç darbeleri o kadar güçlüydü ki Kael'in elleri titremeye başlamıştı.

Ancak Kael, bir şeyi fark etti: Aldric'in hızını, gücünü kullanarak onu yorgun bırakabilirdi. Kael, sürekli hareket ederek Aldric'i kovaladı, hamlelerini boşa çıkardı ve savunmaya devam etti. Alanın kenarından izleyenler, Kael'in çabası karşısında şaşkına dönmüştü.

Aldric, nihayet yorulduğunda Kael, bir anlık boşluğu değerlendirdi ve kılıcıyla Aldric'in kılıcını havaya savurarak onu silahsız bıraktı. Kael'in kılıcı şimdi komutanın göğsüne doğrultulmuştu.

"Yeter!" diye bağırdı hakem. "Kazanan: Kael!"

Meydanı dolduran kalabalıktan coşkulu alkışlar yükseldi. Kael, dizlerinin üstüne çökerek derin bir nefes aldı. Nihayet… nihayet başarmıştı.

Muhafızlığa Terfi

O akşam sarayda büyük bir tören düzenlendi. Eldoria Kralı Armand, Kael'i huzuruna çağırarak ona saray muhafızlarının sembolik pelerinini sundu.

"Cesaretin ve zekân, sarayın seni hak ettiğini gösterdi," dedi Kral Armand. "Bugünden itibaren sen, Eldoria'nın bir muhafızısın."

Kael, başını eğerek pelerini omuzlarına yerleştirdi. O an, hayatının dönüm noktasıydı. Prenses için verdiği söz, bu zaferle daha da anlam kazanmıştı.

Ve şimdi Kael, sadece bir öğrenci değil, Eldoria'nın onurlu bir muhafızıydı.


Tip: You can use left, right, A and D keyboard keys to browse between chapters.